10 Ağustos 2011 Çarşamba

Kayıp Yüzyılın Prensesi'nden

“ Nasıl terk ederim seni nasıl? İnsan birini terk ederken sadece onu terk etmiş olmaz ki… Onunla birlikteyken tanıştığı ve sadece onun yanındayken ortaya çıkan o çok sevdiği yanını da terk eder. Gidendir belki ama aslında o giderken kendi kayıplarına bir yenisini daha eklemiştir. Terk edilmenin ne demek olduğunu bilmez miyim sanıyorsun. Can çekişmeyi yaşamak zanneder insan… Geriye dönüp baksam, kazanma umudu taşıyan kaybetmiş gözlerle baktığını görürüm. Belki de üstü umursamazlık örtüsüyle kaplı sözler edersin bana. Gururundan ödün vermediğini anlatırcasına ama gururundan kırparak… Enkazdan ilk çıkandır giden. Kalan o enkazın parçası olarak kalır hep. Nasıl bilmem ben terk edilmenin acısını Darcy. Ve bunları bilirken seni nasıl terk ederim? Bir elmayı ikiye ayırıp gitmektir terk etmek. Sen ardımdan düşünmez miydin o zaman; o elmanın diğer yarısı olarak kalmayı hak etmediğini? Bunu sana nasıl yaparım ben! Gidemem senden… Arkamda bir mezar bırakarak doğamam yeniden. Bana senden öncekilerin bıraktığı boşluğa seni yerleştiremem. Ne farkım kalır o zaman onlardan? Seninle mutluyum ben. Bizim bu mutluluk. Mutluluklar sahiplerinindir hep. Sadece acılar devredilir. Hayali gerçek edecekken, gerçeği hayale çeviremem ben. Kendi terimde boğulana kadar sana koşmak istiyorum. Sen hiç kendi vedanı görmedin. Kendi sesinde kaybolmadın. Veda sözleri çıkmadı ağzının kınından.”

“Erkek terk etmez. Gider…”

Dedi ve kayboldu karanlıkta. Sandalyenin üstünde kalakaldı Prenses. Artık uyanmak istiyordu bu rüyadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder